ECochG testi (Elektrokokleografi), iç kulakta yer alan koklea (salyangoz) ve işitme siniri tarafından üretilen elektriksel sinyalleri ölçen ileri düzey bir işitsel değerlendirme testidir. Bu test, kulağın içindeki sıvı basıncını ve sinirlerin ses uyarılarına verdiği tepkileri analiz eder. Özellikle Meniere hastalığı, endolenfatik hidrops ve dalgalı işitme kayıplarında en güvenilir tanı yöntemlerinden biridir. ECochG, kulağın içinde neler olup bittiğini “elektriksel düzeyde” göstererek, vertigo, kulak çınlaması ve işitme kaybı gibi şikayetlerin kaynağını bilimsel doğrulukla ortaya koyar.
Test Nasıl Uygulanır?
Hasta sessiz bir odada dinlenirken, dış kulak yoluna veya kulak zarına yakın bir noktaya özel elektrot yerleştirilir. Kulaklık aracılığıyla kulağa kısa ses uyarıları verilir. Bu seslere karşılık olarak iç kulakta ve işitme sinirinde oluşan elektriksel yanıtlar bilgisayar tarafından milisaniye düzeyinde kaydedilir. Tüm işlem Uzman Odyolog tarafından gerçekleştirilir. Test tamamen ağrısızdır, cerrahi bir işlem değildir ve ortalama 20–30 dakika sürer. Sonuçlar anında analiz edilerek, işitme siniri ve iç kulak sıvı basıncı hakkında detaylı bilgi sağlar.
ECochG Testi Ne Gösterir?
• Meniere hastalığında iç kulak sıvı basıncı artışını (endolenfatik hidrops) ortaya koyar,
• İşitme kaybının iç kulaktan mı, sinirsel mi kaynaklandığını ayırt eder,
• Tinnitus (kulak çınlaması) ve vertigo vakalarında nedenin yerini netleştirir,
• Dalgalanan işitme kayıplarının objektif takibini sağlar,
• Diğer odyolojik testlerle birlikte tanının kesinliğini artırır.
Kliniğimizde ECochG Uygulaması
Ataköy Towers’taki özel denge ve odyoloji kliniğinde ECochG testleri, Uzman Odyolog tarafından uygulanmaktadır. Elde edilen veriler, VNG, VHIT, VEMP, ABR ve Ai-Balance testleriyle birlikte değerlendirilir. Bu bütüncül yaklaşım sayesinde, özellikle Meniere hastalığı ve endolenfatik basınç bozukluklarında tanı doğruluğu en üst seviyeye çıkarılır.
Op. Dr. Metin Yetkin, ECochG testini iç kulağın “elektriksel nabzı” olarak tanımlar. Bu test, kulağın derinliklerinde gerçekleşen basınç değişimlerini ve sinirsel yanıtları görünür hale getirir. Böylece tedavi yalnızca semptomlara değil, sorunun gerçek kaynağına yönelir.
